Demiryolu Serserileri
Yazar: Jack London (1876-1916)
Sayfa Sayısı: 200
Yayınevi: Bordo Siyah Yayınları
Puanım: 8/10
Kütüphanede
gezinirken rafların birinde gözüme kestirince Martin Eden’den önce Jack London’dan
farklı bir kitap okuyayım diyerekten aldım Demiryolu Serserileri’ni. İlk elime
aldığımda kitabın 200 sayfa olmasından ve de yazarın macera dolu hayatını
anlattığından bir solukta okurum demiştim ama böyle bir şey olmadı. Aksine
kitap günlerce elimde dolandı durdu. Tabi kitabın benim gözümde akıcı olmaması
beğenmediğim anlamına gelmez. Bir yazarın yazar olmadan önceki hayatını okumak
ve de 19. Yüzyılın Amerikasını tanımak açısından benim için çok faydalı bir
kitaptı.
Kitabın geçtiği yıllar olan 1890’larda
Amerika da büyük bir ekonomik kriz olmuştur. Bu ekonomik krizden Jack London da
nasibini almış olup macera yönü ağır basan London bu yıllarda hobo yani serseri
olmayı seçmiş ya da daha doğru söylemek gerekirse seçmek zorunda kalmıştır.
Kitapta bizzat Jack London’ın ağzından çarpıcı bir şekilde işşiz güçsüz olan
serserilerin (hoboların) hayatlarını görüyoruz. Bir yazarın trenlere kaçak
binmek için çektiği çileleri, dilenmelerini, bir öğün yemek için attığı
yalanları, hapiste geçirdiği günleri bizzat okuyoruz. Haliyle bu kadar maceraya
atılmış birinin yazar olması da kaçınılmaz oluyor. Düşünüyorum kendimi. Ben de
yazar olma hayaliyle tutuşup duruyorum. Bunun için de bir şeyler yazarak
kendimi geliştirmeye çalışıyorum ama bu çabalarım yaşadığım hayat yüzünden hep
sonuçsuz kalacak. Şu yaşadığım 21 yıllık hayatım boyunca ne bir bizzat bir
savaş gördüm, ne de bir ekonomik kriz ne de başka bir şey. Jack London’ın
hayatına baktığımda ise adam yazacağı o kadar maceraya atılmış ki yazar olmasa
ayıp edermiş. Sadece girdiği 30 günlük hapiste bile bir sürü olayla karşılaşıp,
o zamanın ABD’si ile ilgili bir sürü aksaklıklar görmüş. Bu da yazılacak bir
sürü hikaye demek. Ben de farkediyorum ne zamanki hayatımda zorlandığım bir
dönem geçirsem hep yazma isteğim artar. Mesela geçenler de benim için maceralı
Jack London için belki basit bir olay olacak bir telefonumu çaldırma temalı bir
hikaye başımdan geçti. Bu olayı millete anlatırken ne kadar da güzel ve uzun
bir şekilde hikayeleştirdiğimi farkettim. Bu olay başımdan geçmese büyük
ihtimal bu yaşadığım olaya benzer bir hikayeyi yazmaya kalksam hiçbir zaman yaşadığım
olay kadar gerçekçi olmayacaktı. Demek ki yazmak için hayal gücünün,
yaratıcılığın yanında yaşanmışlık da olması gerekiyormuş. Bu kitabı okuduğumda
da direk aklıma şu geldi. Çocuğun biri benim telefonu uzun uğraşlar sonunda
çaldı. Heralde bu kişi Jack London olsa telefonumla tek kalmayıp donuma kadar
soyardı beni heralde. Bu olayı yaşamamdan ötürü de şuan pek de Jack London’a
vay be helal olsun nasıl maceralı bir hayat geçirmiş tam da diyemiyorum. Eeee
ne de olsa Jack London’ın kandırdığı insanların konumuna düştüm.
Kitapta Jack London’ın 2000
kişilik serseri oldusu olan General Kelly’nin ordusuna katıldığını görüyoruz.
Jack London kitabınınson bölümlerinde bu ordudaki yaşadıklarını anlatmış. Bu
ordunun amacı 1 Mayıs’ta Washington’a gidip iş ve aş için protestolar
yapmaktadır.
Kitabı okurken Jack London’ın
aşırı bir Amerikan milliyetçisi olduğunu ve de hakka hukuka aslında önem
verdiğini görebiliyoruz. Tabi polislerin tavrı ve mahkemenin London’ı kendini
savunması için hiç konuşturmaması bile Jack London’ın milliyetçilik duygularını
zedelediğini görüyoruz. Tabi Jack London bu yaşadığı haksız durumun intikamını
almak için hayaller kurmaktan da geri kalmıyor. Tam da bir yazar da olması
gereken bir özellik. Bir aksaklığı dile getirip çözüm bulabilmek için yanıp
tutuşmak. İşte Jack London’da da bu istek oluncada ortaya Demiryolu Serseri’leri
çıkıyor. Yazar bu kitabı sayesinde gördüğü aksaklıkları 2016 yılında bu kitabı
okuyan bana kadar ulaştırıyor ve ben öldükten sonra da birilerine ulaştırmaya
devam edecek. İşte yazının, kitapların büyülü gücü diye ben buna derim.
Kitapta London’ın
paronayaklaştığını görebiliyoruz. Düşünsenize her an gizlice girdiğiniz
vagondan bir fren memurunun aşağılamalarıyla atılabilir ya da her an bir
aynasız sizi sadece dışarıda boş boş gezdiğiniz için yakalayabilir. İşte böyle
bir hayatla karşılaşan London hoboluğu bıraktıktan sonraki yıllarında bile bir
aynasız gördü mü tedirgin olmuştur. Eee kolay değil hayatının belli bir
döneminde hep diken üzerinde yaşamak.
Son olarak kitabın başlarında
yemek alabilmek için bir kadına nasıl yalanlar attığından bahsediyor ve daha
sonra acaba bu satırları okur mu gibisinsden bir bölüm geçiyor. Merak ediyorum
acaba bu kadın okumuş ve nasıl tepki vermiştir? Herhalde aynı olay günümüzde
olsa bir sürü kadın çıkıp o kişi bendim diye yalanlar atardı internette. Burada yazarı da takdir etmek gerek. Çoğu
insan bu kadar açık bir şekilde hayatındaki karanlık ve pis yönleri anlatamaz.
Bu kitabı okurken ise London’ın yaşadığı olayları anlatırken hiç sakınmadığını
görebiliyoruz. İşte bu da iyi bir yazar olmanın farklı bir özelliği: Cesaretli
olabilmek.
Neyse lafı çok uzatmak istemem.
Kitap çok da akıcı değil ama size katacağı çok şey olduğundan okuyabilirsiniz.
Ya da benle otursanız size yarım saatlik bir sohbetle kitabın üzerinden çok
güzel bir şekilde geçer okumanıza gerek kalmaz tabi bu da okumanın yanını
tutmayacaktır. En iyisi çok okuyan biriyseniz alın okuyun.
"Nerede ya da nasıl öldüğümüz ne farkeder,
Ölüme yürüyecek kadar güçlü olduktan sonra?"
Serseriler Kralının Şarkısı
Demiryolu Serserileri, Jack London, Bordo Siyah Yayınları sf 56
"Nerede ya da nasıl öldüğümüz ne farkeder,
Ölüme yürüyecek kadar güçlü olduktan sonra?"
Serseriler Kralının Şarkısı
Demiryolu Serserileri, Jack London, Bordo Siyah Yayınları sf 56
Blogumun instagram hesabını takip etmek istersen buraya tıklayabilirsin.
0 Yorumlar