Kuşlar Yasına Gider
Yazar: Hasan Ali Toptaş
Sayfa Sayısı: 250
Yayınevi: Everest
Puanım: 9/10
Cuma
günü Google’a “Bursa okuma grubu” yazdığımda karşıma Bursa Nilüfer Kent
Konseyinde düzenlenen bir kitap okuma grubu çıktı. Hem de sadece 4 gün sonra
Hasan Ali Toptaş’ın Kuşlar Yasına Gider kitabı tartışılacaktı. Bu fırsat kaçmaz
diyip Akkılıç Kütüphanesi’nin yolunu tuttum. Bu yazarı daha önce neredeyse hiç
duymadım diyebilirim. Bu yüzden kitabı bulamama ihtimalimi hesaba katarak arama
motoruna yazarı arattım. Kütüphanede yazarın başka kitapları vardı ama bu kitap
yoktu. Herhalde en tanınmamış kitaplarından diye düşünürken bir de Uludağ
Üniversitesi’nin kütüphanesine baktım. Ne yazık ki orada da yoktu. Ben şimdi
bunu nereden bulacağım derken Diyenar’ın bir şubesini aradım ve ellerinde
sadece bir tane kaldığını söylediklerinde “Vay be ne şanslıyım(!)” diye
düşünürken kitaba pazartesi akşamı başladım ve bir gün sonraki toplantıya ucu
ucuna yetiştirebildim. Okurken de ufaktan öğrendim ki aslında bu yazar baya
ünlü ve başarılı bir yazarmış. Tabi bunları bilmeden kitabı gözümde
büyütmeyerek okumak kitaptan daha bir lezzet almama vesile oldu. Çünkü okuma
grubunda bazı arkadaşlar yazarı bildiklerinden çıtayı fazla yükseltmişler ve bu
yüzden hayal kırıklığına uğramışlardı. Ben ise tam tersi çıtayı o kadar aşağı
çekmiştim ki normalde 30 sayfa tam konsantre kitap okuyamayan ben bu kitabı bir
günde yalayıp yuttum. Kitabı hararetli bir şekilde tartışırken |
Kitabın
en çok hoşuma giden kısmı kitabın geçtiği tarihler 2010 sonrası olmasına rağmen
buram buram teknolojiden uzakta Anadolu kokuyor olması. Her sayfasında bunu
hissedebiliyorsunuz. Öyle ki kitabın belli bir sayfasına kadar 1990’larda
geçtiğini düşünmeden edememiştim. Yazarın babasıyla olan ilişkileri, Ankara-Denizli
arası yaptığı yolculuklarda dinlediği türküler, küçük bir beldede olan olaylar
ve akraba ilişkilerini kısaca Anadolumuzu zevkle okudum.
Kitapta gösterilen ilişkilerden biri baba-oğul
ilişkisiydi. Toplantı da kitaptaki bu ilişkinin sevgiye bağlandığını
söyleyenler olduysa da aslında burada sevgiden çok saygıya bağlı bir ilişki
vardı. Elbette bir sevgide vardı ama bu sevgi aşırı derecede bastırılmış olarak
karşımıza çıkıyordu. Bu durum Türk toplumundaki çoğu ailede olan bir durum.
Sadece bu kitapta bu ilişki de aşırı bir saygıdan dolayı birlikteyken rahat
konuşamama durumu olduğunu sezdim. Kendi babamla ilişkimi düşünecek olursam
babamla daha rahat bir şekilde oturup sohbet edebildiğimi görebiliyorum.
Kitaptaki baş karakterimizi
karakter olarak değil de daha çok bir tip olarak gördüm. Çünkü kitapta olayları
değiştiren kişi olmak yerine var olan tüm olayları tasdik eden bir tarafı vardı.
Pek kimseyle polemiğe girmeyen bu kahramanımızda kitaplarını daha fazla kesime
ulaştırabilmek için nötr davranmaya çalışan bir yazar imajı gördüm. Bu imajı
daha çok ilk defa kitap yazmış ve kitabının teması aşk olan yazarlarda
görüyorum. Neyse, yazarın bu onaylayıcı tavrı pek konuşkan olmamasını ortaya çıkarmış.
Böyle diyorum çünkü babasının yıllar önce geçirmiş olduğu kazayı eşine
evliliğinin üzerinden yıllar geçtikten sonra anlatıyor. Bu mantıksız durumu da
ancak böyle açıklayabiliyorum.
Kitaptaki aşırı realitenin
yanında gerçekçi olmayan mistik olayların aralara serpiştirilmesi de çok hoşuma
gitti. Kahramanımızın Denizli’ye giderken her seferinde ecel atını görmesi, kahramanımızın
ölmüş kardeşini görmesi, dolunayda salça yapılması… Bu olaylar hiçbir şekilde
bu kadar realitenin olduğu kitapta iğreti durmamış. Hatta baya bir kitaba canlılık
katmış. Bu arada dolunayın olduğu günlerin dışında annemle çok salça yaptık.
Test ettik bozulmuyor ondan salça yaparken bu batıl inancı göz önünde
bulundurmayın.
Hasan Ali Toptaş ,kitabının bir
bölümünde de kitabın ana kahramanımız olan yazar aracılığıyla yazarların
hayatlarının kitaplarıyla özleştirilme mevzusunu eleştirmiş. Ne yazık ki
ülkemizde yazarın yazdığı her şey hemencecik yazarla bağdaştırılabiliyor. Örnek
verecek olursak Müslüman bir yazar kitabında ateist bir karakteri iyi bir
şekilde anlatırsa eşi dostu tarafından garip gözle bakılabilir. İşte bu yapılan
durum çok yazarın yazarken rahat yazamamasına neden oluyor. Yazarın kendinde
olmayan bir şeyleri gerçekçi bir şekilde anlatması kötü olarak karşılanmamalı
aksine yazarın bu kıvrak kalemini takdir edilmesi gerek. Toplumumuzdaki bu algı
düzeldikçe inanıyorum yazarlarımız daha rahat bir şekilde ortaya daha başarılı
eserler çıkaracaklardır.
Kitapta geçmeden edemeyeceğim bir
konuda anne-eş figürüydü. Kitaptaki Aziz babanın eşi birebir Türk toplumundaki
fedakar kadını temsil ediyordu. Her zorluğa göğüs germesini bilen annelerimizin
eşlerimizin kıymetini iyi bilmek gerek valla. Neyse lafı daha fazla uzatmadan
kitap tek eksik gördüğüm nokta kitabın 250 sayfa yerine 180-190 sayfa olsa on
numara olurdu. Bazı yerlerde gereksiz yere tekrarlar olmuş. Bunu göz önünde
bulundurmadan şiddetle bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Şimdiden bu yazar
benim favori yazarlarım arasına girdi. İleride okumak üzere birçok kitabını
listeme aldım. Daha kitapla ilgili konuşulacak çok şey var ama burada kesiyorum
yazımı. Herkese bol okumalı günler dilerim.
Bu arada okuma grubuna gelmek isteyenler şu iki adresten ulaşabilirler:
http://www.bursadakultur.org/okuma_grubu.htm
https://www.facebook.com/groups/1018747568137271/?fref=ts
Blogumun instagram hesabını takip etmek istersen buraya tıklayabilirsin.
0 Yorumlar