Kuşlar Yasına Gider (Hasan Ali Toptaş) kitap yorumu - Ahmed Yasir Orman

Kuşlar Yasına Gider (Hasan Ali Toptaş) kitap yorumu

 Kuşlar Yasına Gider

Yazar: Hasan Ali Toptaş
Sayfa Sayısı: 250
Yayınevi: Everest
Puanım: 9/10      

        Cuma günü Google’a “Bursa okuma grubu” yazdığımda karşıma Bursa Nilüfer Kent Konseyinde düzenlenen bir kitap okuma grubu çıktı. Hem de sadece 4 gün sonra Hasan Ali Toptaş’ın Kuşlar Yasına Gider kitabı tartışılacaktı. Bu fırsat kaçmaz diyip Akkılıç Kütüphanesi’nin yolunu tuttum. Bu yazarı daha önce neredeyse hiç duymadım diyebilirim. Bu yüzden kitabı bulamama ihtimalimi hesaba katarak arama motoruna yazarı arattım. Kütüphanede yazarın başka kitapları vardı ama bu kitap yoktu. Herhalde en tanınmamış kitaplarından diye düşünürken bir de Uludağ Üniversitesi’nin kütüphanesine baktım. Ne yazık ki orada da yoktu. Ben şimdi bunu nereden bulacağım derken Diyenar’ın bir şubesini aradım ve ellerinde sadece bir tane kaldığını söylediklerinde “Vay be ne şanslıyım(!)” diye düşünürken kitaba pazartesi akşamı başladım ve bir gün sonraki toplantıya ucu ucuna yetiştirebildim. Okurken de ufaktan öğrendim ki aslında bu yazar baya ünlü ve başarılı bir yazarmış. Tabi bunları bilmeden kitabı gözümde büyütmeyerek okumak kitaptan daha bir lezzet almama vesile oldu. Çünkü okuma grubunda bazı arkadaşlar yazarı bildiklerinden çıtayı fazla yükseltmişler ve bu yüzden hayal kırıklığına uğramışlardı. Ben ise tam tersi çıtayı o kadar aşağı çekmiştim ki normalde 30 sayfa tam konsantre kitap okuyamayan ben bu kitabı bir günde yalayıp yuttum.
               
Kitabı hararetli bir şekilde tartışırken
Kitabımızın ana kahramanı bir yazar. Kitap  yazarın kaleminin haznesini doldururken başlıyor ve kitabın son satırlarında bu haznenin boş olduğunu bizlere söyleyerek bitiriyor. Buradan anlıyoruz ki yazar okuruyla birlikte bu 250 sayfalık kitabı yazmak istemiş.
                Kitabın en çok hoşuma giden kısmı kitabın geçtiği tarihler 2010 sonrası olmasına rağmen buram buram teknolojiden uzakta Anadolu kokuyor olması. Her sayfasında bunu hissedebiliyorsunuz. Öyle ki kitabın belli bir sayfasına kadar 1990’larda geçtiğini düşünmeden edememiştim. Yazarın babasıyla olan ilişkileri, Ankara-Denizli arası yaptığı yolculuklarda dinlediği türküler, küçük bir beldede olan olaylar ve akraba ilişkilerini kısaca Anadolumuzu zevkle okudum.
 Kitapta gösterilen ilişkilerden biri baba-oğul ilişkisiydi. Toplantı da kitaptaki bu ilişkinin sevgiye bağlandığını söyleyenler olduysa da aslında burada sevgiden çok saygıya bağlı bir ilişki vardı. Elbette bir sevgide vardı ama bu sevgi aşırı derecede bastırılmış olarak karşımıza çıkıyordu. Bu durum Türk toplumundaki çoğu ailede olan bir durum. Sadece bu kitapta bu ilişki de aşırı bir saygıdan dolayı birlikteyken rahat konuşamama durumu olduğunu sezdim. Kendi babamla ilişkimi düşünecek olursam babamla daha rahat bir şekilde oturup sohbet edebildiğimi görebiliyorum.
Kitaptaki baş karakterimizi karakter olarak değil de daha çok bir tip olarak gördüm. Çünkü kitapta olayları değiştiren kişi olmak yerine var olan tüm olayları tasdik eden bir tarafı vardı. Pek kimseyle polemiğe girmeyen bu kahramanımızda kitaplarını daha fazla kesime ulaştırabilmek için nötr davranmaya çalışan bir yazar imajı gördüm. Bu imajı daha çok ilk defa kitap yazmış ve kitabının teması aşk olan yazarlarda görüyorum. Neyse, yazarın bu onaylayıcı tavrı pek konuşkan olmamasını ortaya çıkarmış. Böyle diyorum çünkü babasının yıllar önce geçirmiş olduğu kazayı eşine evliliğinin üzerinden yıllar geçtikten sonra anlatıyor. Bu mantıksız durumu da ancak böyle açıklayabiliyorum.
Kitaptaki aşırı realitenin yanında gerçekçi olmayan mistik olayların aralara serpiştirilmesi de çok hoşuma gitti. Kahramanımızın Denizli’ye giderken her seferinde ecel atını görmesi, kahramanımızın ölmüş kardeşini görmesi, dolunayda salça yapılması… Bu olaylar hiçbir şekilde bu kadar realitenin olduğu kitapta iğreti durmamış. Hatta baya bir kitaba canlılık katmış. Bu arada dolunayın olduğu günlerin dışında annemle çok salça yaptık. Test ettik bozulmuyor ondan salça yaparken bu batıl inancı göz önünde bulundurmayın.
Hasan Ali Toptaş ,kitabının bir bölümünde de kitabın ana kahramanımız olan yazar aracılığıyla yazarların hayatlarının kitaplarıyla özleştirilme mevzusunu eleştirmiş. Ne yazık ki ülkemizde yazarın yazdığı her şey hemencecik yazarla bağdaştırılabiliyor. Örnek verecek olursak Müslüman bir yazar kitabında ateist bir karakteri iyi bir şekilde anlatırsa eşi dostu tarafından garip gözle bakılabilir. İşte bu yapılan durum çok yazarın yazarken rahat yazamamasına neden oluyor. Yazarın kendinde olmayan bir şeyleri gerçekçi bir şekilde anlatması kötü olarak karşılanmamalı aksine yazarın bu kıvrak kalemini takdir edilmesi gerek. Toplumumuzdaki bu algı düzeldikçe inanıyorum yazarlarımız daha rahat bir şekilde ortaya daha başarılı eserler çıkaracaklardır.

Kitapta geçmeden edemeyeceğim bir konuda anne-eş figürüydü. Kitaptaki Aziz babanın eşi birebir Türk toplumundaki fedakar kadını temsil ediyordu. Her zorluğa göğüs germesini bilen annelerimizin eşlerimizin kıymetini iyi bilmek gerek valla. Neyse lafı daha fazla uzatmadan kitap tek eksik gördüğüm nokta kitabın 250 sayfa yerine 180-190 sayfa olsa on numara olurdu. Bazı yerlerde gereksiz yere tekrarlar olmuş. Bunu göz önünde bulundurmadan şiddetle bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Şimdiden bu yazar benim favori yazarlarım arasına girdi. İleride okumak üzere birçok kitabını listeme aldım. Daha kitapla ilgili konuşulacak çok şey var ama burada kesiyorum yazımı. Herkese bol okumalı günler dilerim.
Bu arada okuma grubuna gelmek isteyenler şu iki adresten ulaşabilirler:
http://www.bursadakultur.org/okuma_grubu.htm
https://www.facebook.com/groups/1018747568137271/?fref=ts

Blogumun instagram hesabını takip etmek istersen buraya tıklayabilirsin.

Yorum Gönder

0 Yorumlar