Yazıyı ortaçağ müzikleri eşliğinde okumak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.
Mount and Blade 2 Bannerlord’u anlatmadan önce size Mount blade maceramı
anlatmak isterim. Türk yapımı olan Mount and blade ile ilk tanışmam 2007 ya da 2008 yılına
dayanıyor. O zaman Oyungezer dergisi oyunu yanında bedava olarak vermişti. Abim
de dergiyi hemen almış ve oyuna başlamış olduk. Bu oyun Warband öncesinde
olan oyun. Oyuna başladığım anda büyülenmiştim adeta. Tabi yaşımın küçük
olmasından ötürü oyunun her şeyini öğrenememiştim. Mesela haritanın sadece üst
tarafında takıldığım için askerlerimi sadece Nordlular ve Veager'den alıyordum. Her köyde aynı tür asker alındığını sanıyordum. Tabi baya bir oynadıktan sonra
aklıma haritada aşağılara gitmek gelince Kergit atlıları ile tanışmış oldum. Benim için
tamemen büyüleyici bir oyundu. At sırtında ordunu topluyorsun ve savaşıyorsun.Şehre git, ticaret yap; köylere git, görev yap; istediğin krallığa bağlılık yemini et..bu tamamen sana kalmış. Daha 12-13 yaşında bunları yapabiliyor olmak muazzam
bir şeydi. O zamanki oyundan aklımda kalan bir şey de Nordlulardan köle almak
istediğimde her zaman oyundan atılıyordum.
WARBAND
2010 yılına geldiğinde ise Mount
and Blade Warband çıktı. Önceki oyunu oynamamızdan ötürü abimle hemen almak
istedik. Tabi yaşımız küçük, o zamanlar oyunları genelde korsan indiriyoruz ama Teknosa'da oyun ucuz olduğu için ve Türk oyununa katkımız
olsun diyerek kutulu bir şekilde oyunu aldık. Kutunun içinden Kalradya’yı,
krallıkları anlatan bir kitapçık da çıkmıştı. O kitapçık baya efsane bir şeydi (Kesin benim yüzünden kaybolmuştur tabi.).
Warband'ta bu sefer harita değişmişti. Oyunda yapılan şeyler artmış, görevler çeşitlenmişti. İlk başlarda 5 krallık vardı: Veagir, Nord, Svadya, Kergit ve Rodok. Sonraki güncellemelerde Arap bir krallık olan Sarranid de eklenince 6 krallık olmuş oldu. Ben Avrupa'yı temsil eden Svadya’ya bağlılık yemini ederdim genelde. Hem haritanın ortasında olmasından dolayı tüm Kalradya’ya hakim bir şekilde oynaması kolay olacağından hem de Svadya Krallığı'nın şövalyelerinin güçlü olmasından dolayı tercihim Svadya Krallığı'ndan yana oluyordu. Tabi genelde çevremdekiler Kergitlerin Türk soyundan olmasından dolayı Kergitleri seçerlerdi.
Warband'ta bu sefer harita değişmişti. Oyunda yapılan şeyler artmış, görevler çeşitlenmişti. İlk başlarda 5 krallık vardı: Veagir, Nord, Svadya, Kergit ve Rodok. Sonraki güncellemelerde Arap bir krallık olan Sarranid de eklenince 6 krallık olmuş oldu. Ben Avrupa'yı temsil eden Svadya’ya bağlılık yemini ederdim genelde. Hem haritanın ortasında olmasından dolayı tüm Kalradya’ya hakim bir şekilde oynaması kolay olacağından hem de Svadya Krallığı'nın şövalyelerinin güçlü olmasından dolayı tercihim Svadya Krallığı'ndan yana oluyordu. Tabi genelde çevremdekiler Kergitlerin Türk soyundan olmasından dolayı Kergitleri seçerlerdi.
Warband’ta
elinize çift elli kılıç aldığınızda sizi durdurabilecek kimse yoktu. Hele ki haritanın kuzeyindeki atlı birliği olmayan Nordluları leblebi gibi avlıyordunuz. Tabi bu biraz oyunu
kolaylaştıran etmendi. Orduyu önünüze alıp geri geri giderek Cellat kılıcıyla
kafalarına kafalarına vurarak bitirebiliyordunuz. Buna bir çözüm getirilse iyi
olurdu. Tabi oyunu kolay modda oynamam da bir etken de olsa bu bir sıkıntı idi. Birazdan Bannerlord ile Warband'ı
karşılaştırırken yine bu konuya değineceğim için şimdilik Warband'ı bir kenara
bırakalım ve 2011 yılında çıkan Fire and Sword’a geçelim.
Warband'tan bir görüntü |
FİRE and SWORD
Fire and Sword’ta tarihler 17.
yüzyılı gösterirken haritamız Avrupa olmuştu. Bir anda karşımıza ateşli
silahlar çıkmıştı. Hele ki oyunun başlarında bir anda tüfekle ölmeniz an
meselesiydi. Kısaca tüfek çıkmış, mertlik bozulmuştu ama tüfeğin yavaş doldurulmasından
dolayı pek de etkili bir silah değildi. Fire and Sword’la oyuna gelen en iyi özellik
hikaye modlarıydı. İsterseniz seçeceğiniz 3 tane hikayeyi de
oynayabiliyordunuz. Ben Lehlerin ve Rusların hikayesini bitirmiştim. Kazakların hikayesi ise yarım kalmıştı sanırım. Fire and Sword yeni bir oyun gibi değil, Warbandın bir modu gibi olduğu için ve ben Warband'ı kusana kadar oynadığım
için (150 saati aşkın süre) Fire and Sword’da uzun süre oynayamadım.
Fire&Sword'tan bir görüntü |
Mount&Blade 2 Bannerlord
Ve gelelim Türkiye'nin gururu Tale Words'un çıkardığı yeni oyun Mount and Blade
Bannerlord’a...Uzun yıllar bekledik. Artık çıkmaz, çıksa da hangi sistemde oynayacağım diye düşünürken geçtiğimiz hafta erken erişim olarak çıktı. Ya benim
takoz laptop çalıştırmazsa diye başta hiç yanaşmadım. Hem de kendimi biliyorum, bir otursam Warband gibi başından kalkmazdım. Ama karantina günlerinde sabrım
geçen cumartesi tükendi. İzlediğim videolardan içimdeki oynama ateşi iyice
alevlendi ama benim takoz laptop kaldıracak mıydı acaba? Alalı 3 yıl olmuştu
laptopu. İşlemcisi i5-7200U Ram 8 gb olan laptopumun
zar zor çalıştırabileceğini görünce hemen abimin steam hesabından oyunu (%10 oyunun kendi indirimi, %10 da daha önceki Mount&Blade oyunlarından en az bir tane
aldığımız için) 120 liraya aldık. Uzun bir yüklenme süresinin ardından geçen Pazar
sabahı oyuna başladım. O da ne! Ekstra soğutucu kullanmama rağmen oyun bazı
noktalarda kasıyordu. Kale kuşatmalarında oynanmayacak dereceydi. Neyse ki
artık güncellemelerden sonra oyundaki kasmalar baya bir düzelir gibi oldu.
Öncelikle belirtmek isterim ki oyun
erken erişim olarak piyasaya sürüldü. Yani eleştireceğimiz noktalar elbette
düzeltilecektir ama biz yine eleştirilerimizi yapalım ki düzeltmeler daha hızlı
bir şekilde gelsin.
Oyundaki ilk gözümüze çarpan
nokta savaş dinamiklerinde oluyor. Yukarıda da belirttiğim gibi artık tek
başınıza 100 kişilik orduyu yok edeyim deme yok. Zaten daha oyun başında "yav
Warband'tan biliyoruz savaşmayı!" diyip çapulcularla girdiğim savaşta esir düştüm.
Ve o zaman anladım ki ordu ve orduyu yönetmek çok önemli Bannerlord’ta.
Savaş alanında yapacağınız taktiklerle
nitelikli orduları bile alt edebilirsiniz. Daha tüm taktiklere hakim olamadım ama alışmaya
başladıkça yapması kolay oluyor. En basiti askerlerinizi bir yere
konumlandırabiliyorsunuz. Mesela bir tepe mi gördünüz. Hemen okçularınızı oraya
yollayın ve önlerine de piyadeleri koyun. Sonra da başlasınlar düşmanı peynir
ekmek gibi yemeye.
Oyundaki
görev çeşitliliğinin az olması biraz kötü geldi bana. Daha fazla görev beklerdim.
Bir süre sonra aynı görevleri yapmak istemediğiniz için görev yapmayı kendiliğinizden bırakıyorsunuz.
Bunun yanında görev alacağınız kişileri artık eskisi gibi aramanıza gerek yok.
Şehre ya da köye girince sağ üstte otomatik olarak konuşabileceğiniz kişiler, ve hangisinde
hangi görev var gözüküyor. Bu bakımdan baya pratik olmuş oyun. Ayrıca bazı
görevler için yanınızdaki yoldaşları görevlendirerek ayak işleri ile uğraşmamış
da oluyorsunuz.
Handa ekibimize katmak istediğimiz bir yoldaşla konuşurken |
Yoldaşları
eski oyundaki gibi sınırsız alamıyoruz birliğimize. Bizim bir klan levelimiz
var ve klan levelimiz arttıkça yanımıza alacağımız yoldaşların sayısı
artabiliyor. Ben başta önüme çıkan ilk yoldaşları alarak hata ettim. Siz
öyle yapmayın. Ansiklopediden hangi yoldaşın hangi özelliği iyiymiş diye bakın. Ona
göre seçin yoldaşınızı. Zaten ansiklopedide hangi handa olduğunu da yazıyor..gider bulursunuz. Ansiklopediden sadece yoldaşların değil tüm lord ve leydilerin
nerede olduğunu görebiliyorsunuz. Bu oyunu bir hayli basitleştirmiş. Önceden
gidip başka lordlardan lordların yerini sorardık. Biliyorlarsa bize yerini söylerlerdi.
Bannerlord’ta bunu bir hayli kolaylaştırmışlar. Tabi ne kadar basitleştirilse de
bazı oyuncular sora sora lordu bulmanın daha zevkli olduğunu söylüyor.
Handa müzik eşliğinde tablut isimli oyunu oynarken |
Oyuna Güney İmparatorluğu'nun topraklarında başladım.Başlangıçta "düzgün bir şekilde
oynayayım öyle kötü adam olmayayım" dedim. Etrafta çapulcu falan avladım. Tüccarlardan,
ihtiyarlardan görev aldım. Bir süre böyle devam ettim. Baktım ne klan
seviyem artıyor ne nüfuzum doğru düzgün artıyor. "Bari gideyim bir krallığa yemin
edeyim" dedim. Önüme Güney İmparatorluğu'nun kraliçesi çıktı. Çıkarım karşısına yemin
ederim diye düşünürken o da ne! Ezik olduğum için paralı asker olarak bile krallığında
istemiyor. Beni yaka paça kraliçenin huzurundan attı nöbetçiler. Ohooo dedim bu
böyle olmayacak. Demek bad boy olmadan adam yerine konulmayacaktım. Ansiklopediden baktım hemen. Güneyliler aşağıdaki çöllerde yaşayan krallık olan Aserai ile düşman. Hemen
gittim bir Aserai köyünü yağmaladım. Bir anda nüfuz ve klan seviyesi arttı. Emrime
alabildiğim asker kapasitesi de yukarı fırladı. Bundan sonra Kraliçenin yanına
tekrar gittim. Beni daha önce yaka paça dışarı çıkaran muhafızları iki
tokatlayıp “Leydinizi getirin lan!” dedim. Kraliçe beni görünce hemen yavşamaya
başladı. Vay be demek bu Kalradya topraklarında ezik adam sallanmıyordu. Demek güçlü
olan saygı görülüp seviliyordu. Ama şu an Martin Eden gibi varoluşsal bir krize
girmenin sırası değildi. Eğer tüm Karladya’yı ele geçireceksem lordların,
leydilerin ikiyüzlülüklerini sineye çekmem gerekti. Bu yüzden sustum ve kraliçeye
bağlılık yemini ettim. Artık gerçek bir lord olarak haritada gezinebilirdim.
Kiraliçemiz Rhagaea |
Bir
süre ezik askerlerle takıldım ama bir savaşta karşı tarafın elinde esir olan güçlü
askerleri kendi orduma katınca bir anda ordum güçlendi ve her şey benim için
kolay olmaya başladı. Önüme çıkan düşmanlara kılıcımın tadına baktırdım. Nüfuzumu
ve paramı arttırdıkça arttırdım. Güneylilerin kurduğu ordulara katıldım ve
kaleler, şehirler aldım. Kale kuşatmalarında kaleye neler ile girebileceğini
seçebiliyorsun. Daha önce Fire&Sword’ta kapıya dinamit döşeyebiliyordun.
Burada da kapıyı koçbaşı ile kırabiliyorsun. Bu konuda kale kuşatmalarını baya çeşitlendirmişler. Kaleniz olursa da elinizdeki yoldaşlardan birini Vali
olarak atayabiliyorsunuz kalenize. Daha oyunda evlilik işinr girmedim ama
muhtemelen idareciliği yüksek olan eşinizi bir şehre vali olarak
atayabilirsiniz. Evlilikten bahsetmişken evliliği Warband’taki gibi işlevsiz
bırakmamışlar. Sanırım evlendiğimiz eşin de nüfuzundan ailesinden
yararlanabileceğiz. Bir de artık çocuğunuz da olabiliyor. Tabi çocuğunuz büyür
mü bilemem ama çocuklarımla birlikte kuracağım krallığımı genişletmek baya hoş
olabilir. Biraz daha oyunda ilerleyince öğrenip bir yazı daha yazarım sizlere.
Kale kuşatması |
Oyundaki
becerilerin gelişimi Warband'a göre değişmiş. Örneğin Warband'ta hiç
kullanmadığımız bir kundaklı yayı bile becerilerden gelen puanlarla
geliştirebiliyorduk ama burada sadece becerilerden geliştirmemiz yetmiyor.
Becerilerden potansiyelini arttırıyoruz ve daha sonra kullandıkça gelişiyor.
Yani beceri işi zorlaşmış diyebilirim.
Sonuç
Oyunu yaklaşık 28 saat oynadım.
İlk izlenimime göre Warband'ın baya geliştirilmiş hali idi. Erken erişim
olmasından dolayı baya eksikler var ama oyun büyük potansiyel vadediyor. Eğer oyuna
başlamadıysanız size önerim 1-2 ay bekleyip oyun biraz daha geliştirilince
oynamanız. Tabi ben şimdi de oynarım, oyun güncellensin tekrar oynarım, ben
sıkılmam diyenlerdenseniz hemen alın başlayın.
Daha önce hiç Mount and Blade oynamamış
biri için ise zaten muazzam bir oyun gibi gelecektir. O yüzden bu arkadaşların beklemesine gerek yok. Şimdiden oynamaya başlayabilirler. Zaten severlerse 100 saati aşkın oynarlar. Bu 100 saatlik oyun süresi sırasında da oyun bir hayli gelişecektir. Yeni şeyler öğrenirsem ikinci bir yazı daha yazarım. Şimdilik burada keseyim.
Herkese bol oyunlu günler
dilerim. :) Savaşçı ve maceracı kardeşim handan çıkmadan önce gördüğün bir reklama tıklarsan sevinirim. :)
Videoya almaya çalıştığım savaş sahnesi. Laptop iyi olmayınca video çekerken kafayı yedi. Yoksa böyle kötü oynamıyorum. :) Merak ettiğiniz soruları da alta yorum olarak bırakabilirsiniz.
Bannerlord'ta nasıl evleneceğinizi öğrenmek isterseniz buraya tıklayabilirsiniz. Hem de Bannerlordtaki maceramın devamını okumuş olursunuz.
Blogumun instagram hesabını takip etmek istersen buraya tıklayabilirsin.
Bannerlord'ta nasıl evleneceğinizi öğrenmek isterseniz buraya tıklayabilirsiniz. Hem de Bannerlordtaki maceramın devamını okumuş olursunuz.
Pintipandadan ilk kale savunması deneyimi:)
0 Yorumlar