(Bu yazı Bursa Uludağ Üniversitesi Maliye Yüksek Lisansında Profesör Doktor Özcan Çetinkaya'nın vermiş olduğu Bütçe Teknikleri ve Analizi dersinde sunulmak üzere Ahmed Yasir Orman ve Halil Görkem Gezgin tarafından hazırlanmıştır. Akademik bir değeri yoktur.)
Giriş
Yeni
bir sistem, düzen, yöntem veya herhangi bir olgunun oluşumunda ondan önce
mevcut olan yine sistem, düzen, yöntem vs. kötü veya işlerliği olmayan bir
durumu olmalıdır. İnsanın doğası gereği yeni bir duruma ihtiyaç olmadan o
durumun istenmesi mümkün değildir. Bütçe sistemlerinde de bu durum geçerlidir.
Klasik bütçe yöntemlerinin kendi içinde barındırdığı aksaklıklarından dolayı
Çağdaş Bütçe Sistemlerini gelişimi sağlanmıştır. Zira eldeki sistemden
istenilen sonuç alınamazsa yeni bir durumun gelişimi kaçınılmazdır.
1. Çağdaş Bütçe Sistemlerinin Oluşmasında Etkili Olan
Yaklaşımlar
1.1.
Klasik Yaklaşım
Klasik yaklaşıma göre devletin
yapacağı işler önceden belirlenmeli ve bu faaliyetlerinin dışına asla
çıkılmamalıdır. Bu düşünceye göre ekstrem dönemlerde ortaya çıkan öngörülemeyen
ve yapılması elzem olan kamu harcamaları için ne yapılacaktır[1].
Örnek verilecek olursa bu yaklaşıma göre 2020 yılında kimsenin pek fazla
öngörmediği bir virüs tüm dünyayı etkisi altına almıştır. Bu yüzden de
devletler zorunlu olarak kamu harcamalarını sağlık yönünde yapmıştır. Bu yaklaşıma
göre ise önceden belirlenen faaliyetlerin dışına çıkılamayacak ve yapılması
şart olan sağlık harcamalarına gerekli harcama yapılamayacağı için çok büyük
felaketlere yol açacaktı.
Adam Smith ve J. S. Mill haricinde
klasik yaklaşım okuluna mensup iktisatçılar ekonomik dengenin piyasa ekonomisi
ile gerçekleşeceğine inanmışlar özel kesimin dengesinin sağlanması için gerekli
şartların oluşması için çalışmışlardır. Bu kişiler kamu harcamaları ile pek
fazla ilgilenmemişlerdir. Bu tarz düşünmelerinin sebebi devleti üreten bir
varlık olarak değil de tüketen yani her zaman yiyici bir varlık olarak
görmelerinden kaynaklanmaktadır. Bu sebeple kamu harcamaları için alınan
vergilerin gereksiz olduğunu düşünmüşler ve bu vergilerim en aza indirilmesi
gerektiği görüşünde hem fikir olmuşlardır.
Devlet harcamalarının ekonomi dışı
bir unsur olduğunu düşünmüşler ve alınan vergilerin piyasadan kaynak çekmesi
sebebiyle iktisadi kararları etkiledikleri düşünülmüştür. Alınan vergilerin
bireyleri yapılan kamu harcamalarına göre daha fazla etkilediği görüşü ileri atılmıştır.
2.1. Refah teorisi yaklaşımı
İktisat tarihinde bir dönem geçerli olan
ihtiyari mübadele teorisi; piyasa ekonomisi koşullarındaki prensipleri kamu
maliyesinde de uygulanabilir olduğu iddia edilmiştir. Bu teori aslında her bir
kişinin elde edeceği faydanın ödeyeceği vergi ile belli olması esasına
dayanmaktadır. İhtiyari mübadele teorisinin iki varsayımı bulunmaktadır[2]:
a) Verginin zorunlu değil aksine isteğe bağlı bir
ödeme olduğu ve kamu hizmetlerinin bedeli karşılığında alındığı,
b) Vergi verenler (mükellefler), seçimlerinin
siyasal karar alma mekanizması yoluyla gösterdikleri.
Vergi, hizmetlerin finansmanında kullanıldığı,
doğru ancak; piyasa ekonomisinde olduğu gibi (talep edilen bir mal veya
hizmetin bedeli verilerek, ilgili mal veya hizmetin elde edilmesi) vergi
verilmesi karşılığında bir mal veya hizmet elde edilmesi söz konusu değildir[3].
Devlet gelirlerinin karşılığı aynı anda kişiler göremezler. Bununla birlikte
vergi isteğe bağlı ödenmez ve mükelleflerin ödediği vergi ile karşılaştığı
kamusal mal ve hizmetlerin değeri eşit olması zorunlu değildir. Bunlardan hariç
kamu kesimi ile fiyat mekanizmasının geçerli olduğu piyasa kesiminin
sınırlarını marjinal analizlere dayanmış kurallarla teşkil etmenin imkanı
yoktur.
Görülüyor ki bu teorinin geçerli olmaması
sonucu iktidar prensibi uzantısı olarak ortaya çıkarılan refah teorisi; kamu
gelirlerinin ekonomiye maliyeti ile kamu harcamalarının etkileri birlikte
değerlendirilmiştir.
Toplumların gerçekleştirilmesi için
geliştirdiği bir amaç fonksiyonu mevcuttur. Toplumun bir ferdinin refahı
artıyorsa toplumun refahı da artmış olmaktadır. Toplumların bazı fertlerinin
refahı artarken, diğer kesimin refahında değişiklik olmuyorsa bu duruma da
pareto optimalliği gerçekleşmiş denilebilir. Bu yol refah artışı olduğu
müddetçe izlenebilir. Eğer toplumdaki bazı fertlerin refahındaki artış;
toplumdaki diğer kesimin refahında bir azalmaya sebep oluyor ancak bu refah
kaybı yaşayan bireylerin kayıplarını gideriliyorsa toplum için net bir faydadan
söz edilebilir. Bu durumu Kaldor-Hicks “telafi etkisi” olarak tanımlamaktadır.
Bu teoriye göre devlet; toplumun genel
refahını artırmalıdır. Ancak bu durum iki şarta bağlanmıştır:
a. Üretimin artırılması
b. Üretilen değerlerin dağılımında bireyler
arasındaki farkların kaldırılmasıdır.
2. Kamu harcamalarının artış trendi göstermesi
İkinci Dünya Savaşından sonra
dünyadaki neredeyse tüm ülkelerde kamu harcamalarında artış trendi
göstermiştir. Bu sebeple klasik sistem taraftarları kamu harcamalarını analiz
etmeye karar vermiştir.
Kamu
harcamalarının artış nedenlerini şu şekilde söylenebilir:
2.1. Savaşlar ve savunma masrafları
Birinci
ve İkinci Dünya Savaşları ile görülmüştür ki savaşın ülkelere yaptığı tahribat
eskiye nazaran epey artmıştır. Örnek gösterilecek olursa 1. Dünya Savaşında
Almanya 38 milyar dolar, İngiltere 35 milyar dolar, ABD 22 milyar dolar harcama
yapmıştır. Mali kriz içindeki Osmanlı Devleti bile 1.5 milyar dolarlık harcama
yapmıştır. Günümüz için bu rakamlar çok yüksek gözükmeyebilir ama o günün
şartlarında baktığımızda çok yüksek fiyattaki harcamalardır. Kıyaslama yapacak
olursak ABD, Rusya İmparatorluğundan 1867 senesinde toplam büyüklüğü 1.518.800 km²
olan Alaska topraklarını 7,2 milyon dolara satın almıştır.
Bu
sebeple ülkeler gelecekte ortaya çıkabilecek bu tarz bir tahribatlar yüzünden ortaya
çıkacak kamu harcamalarının önüne geçebilmek için savunma masrafları için
yüksek miktarlarda kamu harcamaları yapmaktadır. Ayrıca savaşın getirdiği
yıkıntıları da giderebilmek için kamu harcamaları yapılmak zorundadır. Bu
yıkıntıları sadece fiziki olarak düşünmemek gerekir. Bunun yanında psikolojik
yıkıntıları gidermek de devletin yapması gereken görevlerden biri olduğu için
kamu harcamalarını arttıracaktır[4].
2.2. Devletin iktisadi hayatta daha aktif görev alması
1929
buhranı ile devletler jandarma devlet anlayışından çıkmış ve Keynesyen teori
ile birlikte devletler tam istihdamı sağlamak, halkın refah seviyesini
yükseltmek, devletin kalkınmasını sağlamak gibi bir takım gayeler sonucunda
eskisinden daha çok iktisadi hayata müdahale etmeye başlamıştır. Bu durumda kamu harcamalarının artışına sebep
olmuştur.
2.3. Toplumsal hizmetlerin daha derinliğine ve genişliğine görülmesi
arzusu
Kamu
hizmetleri yıllar geçtikçe gelişim göstermektedir. Bunun ilk sebebi geçmişten
beri var olan kamu hizmetlerinin daha etkili ve yüksek seviyede yapılmak
istenmesidir. Örnek verecek olursak insanları sadece hastalandıkları zaman tedavi
etmek yerine hasta olmadan önce de aşı yaptırarak insanları hastalıklara karşı
koruma faaliyetlerinde bulunulmasıdır. İkinci olarak da var olan kamu
hizmetlerinin yanında kamu hizmetine yeni bir takım mal ve hizmetin girmesidir.
Bu konuda aya gitme ve TOG projelerini ülkemiz için örnek verebiliriz. Bu iki
durum da kamu harcamalarını arttıracaktır.
2.4. Toplumun hayat standardının yükseltilmesi
Günümüzde
devletler halkına sadece vergi veren bir varlık olarak değil de bir birey
olarak bakmaya çalışmaktadır. Bu sebeple de sosyal devlet anlayışı benimsenmiş
ve toplum içindeki tüm bireylerin belli bir hayat standardına getirerek toplum
içindeki gelir dağılımındaki adaletsizlikler de bir nebze de olsa giderilmeye
çalışılmıştır. Bu amacı gerçekleştirebilmek için halka para yardımları, bir
takım teşvikler, ucuz konut ve ücretsiz eğitim ve sağlık gibi bir takım
hizmetler yapılmıştır. Bu yapılan hizmetler de haliyle kamu harcamalarını
arttırmıştır.
2.5. Nüfus artışı ve şehirleşme
Nüfus
arttıkça kişi başına harcanan kamu harcaması değişmese de kişi sayısında artış
olacağı için toplam kamu harcamalarında artış gösterecektir. Ayrıca bu artış
genel olarak kırsalda değil şehirlerde olacaktır. Bu sebeple de konut, okul,
hastane gibi ihtiyaçlar ortaya çıkacak bu da kamu harcamalarının artmasına
sebep olacaktır.
2.6. Harcamaların yapısındaki değişim
Kamu
harcamaların artışında harcamaların yapısındaki değişim de etkileyebilmektedir.
Her harcamanın yapısının değişmesi artışa etkisi farklıdır. İlaveten değişim
kalıcı veya devamlı olabilmektedir. Değişim, gelişmiş, az gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelere göre de farklılık gösterebilmektedir.
2.7. Kamu gelirlerinin artışı
Borçlanma,
istisnaların daraltılması, vergilerin arttırılması gibi bazı durumlarla kamu
gelirlerinin artışı sağlanabililir. Kamu gelirlerinin artmasıyla da doğal
olarak kamu harcamaları artacaktır.
3. Kamu harcamaları ile ilgili
araştırma yapılması
En başlarda Alman maliyeci Adolph Wagner
tarafından geliştirilmiş ve ilk defa sistemli şekilde ele alınmış “Devlet
Faaliyetlerinin Artış Kanunu” isimlendirilen sosyal kanun yanında[5],
XX.yy’ın ikinci yarısından itibaren kamu harcamaları ile ilgili araştırmalar
yoğunlaşmış ve sonraları Peacock-Wiseman’ın sıçrama ve merkezileşme hipotezleri
ortaya çıkmıştır[6].
3.1. Devlet faaliyet ve
harcamalarının artış teorisi
IX. Yüzyılın başından itibaren artış gösteren
kamu harcamaları hakkında ilk ciddi analiz Adolph Wagner tarafından
yapılmıştır. O döneme kadar ki analizlerde kamu harcamalarının tek sebebi
sadece savaşlar olduğu tespit edilmiş ve savaşların bitmesiyle kamu harcamaları
artışının azalacağı veya duracağı düşünülmüştür. Ancak savaşların bitmesiyle
(azalmasıyla) kamu harcamaları azalmamış aksine artarak devam etmiştir.
Wagner’e göre ülkelerin sanayileşmesiyle kişi başına düşen gelir arttıkça kamu
hizmetlerinin de nisbi olarak artacağı sonucuna varmış ve “kamu faaliyetleri
artışı veya devlet faaliyetlerinin artışı” hipotezini öne sürmüştür.
Milletlerin sosyal ilerleme isteği kamu harcamalarının artışında temel rol
oynadığını kabul etmiş ve çeşitli nedenlerin bulunduğunu öne sürmüştür. Bunlar;
a) Mevcut hizmetlerin daha ileri düzeyde
yapılması ve yeni hizmetlere teşebbüsü,
b) Sosyal ilerleme arzusu,
c) Özellikle eğitim ve gelir bölüşümünü etkileyen
faaliyetlere talep elastikiyetinin birden büyük olması,
d) Özellikle sanayi devrimiyle değişen teknoloji
ile büyük çaplı üretime geçilmesi
3.2. Sıçrama ve merkezileşme
trendi
Wagner’in hipoteziyle beraber ilave olarak;
kısa dönemli harcama değişikliklerinin de bir o kadar önemli olduğunu
Peacock-Wiseman ileri sürerek, kamu harcama analizinde iki trend ortaya koyar:
Sosyal olaylar ve savaşlara bağlı harcamalarının
artmasıyla harcamaların düzeylerinde bir sıçrama görülür ve bir önceki durumdan
daha yüksek bir konuma ulaşır. İlgili olay ortadan kalkınca harcama düzeyi
sıçrama sonucu ulaştığı seviyede kalır. Bu yolla, harcamalar belirsiz
aralıklarla ve sıçramalar şeklinde bir artış seyri gösterir. Kamu
harcamalarının artmasının bir sonucu olarak; harcamalarının finansmanı için
gerekli vergilerin arttırılması da kaçınılmazdır. İlgili olay geçtikten sonra
da harcama seviyesinde ve vergi yükünde bir değişme olmayacaktır.
Merkezi hükümetin toplam kamu harcamaları
içindeki payının artması sonucu, harcamalarda merkezileşme görülmektedir. Bu
trendin iki nedeni bulunmaktadır: ilki, yerel yönetimlerce görülen bazı
hizmetlerin optimum seviyenin altında kalması, dışsallığının bulunması ve bazı
hizmetlerin merkezi hükümetçe finansmanının gerekmesi; ikincisi ise, geniş
çapta üretimi gereken ve dolayısıyla daha düşük birim maliyette elde edilmesi
mümkün olan hizmetlerin merkezi idarelerce görülmesi zorunluluğudur.
Merkezileşme tezi, merkezi idarenin gelirlerinin yerel yönetimlere göre daha
hızlı arttığı varsayımına dayanır.
3.3.Vergi
teorisinde dar boğazlara
gelinmesi
Vergilerle
kısmi denge
analizinin ancak dar tabanlı vergilere uygulanabilmesi ve geniş tabanlı
vergiler için bu analizin yeterli olmaması, zaman zaman doğru olmayan sonuçlara
sebep olmaktadır. Bu nedenle verginin yansıma dışındaki etkileri yeterince ele
alınamamıştır. Genel denge üzerine yapılan araştırmalarda gerçeğe uygun olmayan
ve çok basitleştirilmiş varsayımlardan hareket edilmektedir. [7]
3.4. Analiz
tekniklerinin gelişmesi
Kamu harcamalarındaki artış eğilimi; bu
harcamaların etkileri konusunda bilgi edinilmesi ve yöneticilerin etkinliği
sağlama sorumluluğu da doğmuştur. Kamu harcamalarının analizinde,
alternatiflerin belirlenmesine yarayan kıstasların geliştirilmesi ve kantitatif
analizlerin kamu ekonomisi kararlarına uygulanması harcamaların etkilerini daha
belirgin hale getirmiştir. Fayda-maliyetlerin etkilerini daha belirgin hale
getirmiştir.
Fayda-maliyet kamu harcamalarını iktisadi
temellere oturmaktadır. Ayrıca, sistem analizi, yön-eylem araştırması, doğrusal
programlama modelleri gibi analiz teknikleri de kamu harcamalarının analizini
gerekli kılmaktadır. Böylece yeni kamu bütçe sistemi yani klasik bütçe yöntemi
ve anlayışını gerektiren temel neden kamu harcamalarının devamlı artışı olmakla
birlikte, kamu ve hizmet üretiminde planlama
ve sistematik düşünme anlayışının yerleşmesi ve harcamaların analiz teknikleri gelişmesi de önemi rol
oynamıştır.
4. Performans Bütçe, PB Ve PPB Sistemlerinin Tarihsel Gelişimi
4.1.Amerika Birleşik Devletleri
ABD’de
Planlama-Programlama-Bütçeleme sisteminin hazırlık aşaması 19. Yüzyıla
dayanmaktadır. Bu zamana kadar hükümetin uygulamış olduğu bütçe uygulamasının
aksaklıkları şu şekildedir:
1. Kongrenin,
yürütme organını kontrolünün sadece ödenekler üzerinde toplanması
2. Bütçede
gelirler ve giderleri birlikte ele almayıp sadece gelirler üzerine
yoğunlaşılması
3. Bütçe
uygulamalarının etkin ve sistematik bir şekilde ele alınmaması
İlk
zamanlar maliye bakanları yürütme organı bütçe sisteminin önemini pek
kavrayamamışlar ve bu sebeple de bu konuda bir çalışma yapmamışlardır. Fakat
1795 yılında ilk hazine sekreteri olan Alexander Hamilton bütçe gelirleri ve
giderlerinin toplu bir şekilde kongreye sunulması fikrini savunmuştur. Ama bu
görüşe karşı çıkan bir sonraki maliye bakanı Albert Garattin 1802 senesinde
ilgili konu hakkında yasama organında bir komite kurulmasını isteyerek yürütme
organının kamu maliyesindeki ağırlığını baltalayacak bazı girişimlerde
bulunmuştur. Bunun sonucu olarak 1802-1865 yılları arasında gelir ve
ödeneklerinin kontrolü yasama organının eline bırakılmıştır. Bu süreçte maliye
bakanı bir idare amiri rolüne bürünmüştür.
20.
yüzyıl ile birlikte mahalli idare bütçelerinde de bir artış gözlenerek
özellikle belediyeler nezdinde bazı yeniliklere gitme isteği şiddetlenmiştir.
Bu sebeple ilk çalışmaları 1907 yılında yapan Newyork belediyesi, Newyork Şehri
Sağlık Dairesi için “Program Memorandum”u yayınlayarak bu dairedeki hesap ve
verilerin fonksiyonel ayrımını yapmıştır. Üçlü bir sınıflandırmayı
öngörmüşlerdir:
1. Fonksiyonel
sınıflandırma
2. İş
programlarına göre sınıflandırma
3. Harcama
kalemlerine göre sınıflandırma
Performans
bütçesinin gelişimi açısından çok büyük öneme sahip 1913-15 yılları arasında
Richmond şehrinde yapılan bu çalışmaların ilk uygulamasında maliyet verilerine
dayana bir bütçe uygulamasına gidilmiştir. Bu yolla kamu faaliyetlerinin
fonksiyonel sınıflandırılması yapılmış, hizmetlerin her birinin fiziki
üniteleri gösterilmiş, bütçede birim maliyete ve yapılan masrafların konusuna
yer verilmiştir.
Çalışma
programı isimli yeni bir kavram ortaya çıkmıştır. Bu program aşırı teferruatlı
ve karışık olup bütçede 3992 ayrı ödenek kalemi olması sebebi ile uygulanamaz
bir halde olduğu için bırakılmıştır.
4.1.1. Taft Komisyonu
1911 yılında ekonomi ve verimlilik
komisyonu kurulmuş ve bu komisyonun başkanı Taft olduğu için Taft Komisyonu
olarak adlandırılmıştır. Taft komisyonunun asıl amacı ulusal hükümet için
sistemli bir bütçe çalışması yapmaktı. Bunun yanında departman veya kurumun
yetki alanına, personel uygulamalarına, muhasebe ve finans prosedürlerine ve iş
uygulamalarına bakmak vardı.[8]
Komisyon, nesnelere göre harcama
sınıflandırmalarına karşı çıkıp harcamaların fonksiyonlara yani yapılan işin
sınıfına, idari birime, harcamanın cinsine, finansman metoduna ve kapital-cari
ayırıma göre sınıflandırılmasına gidiyordu. 1921 yılında Bütçe ve Muhasebe
Kanunu’nun çıkışına kadar bu bütçe reformu konusunda pek fazla ilerleme
kaydedilememiştir.
4.1.2. İdari Yönetim Komisyonu
İdari
Yönetim Komisyonu’nun 1939’da kurulduğunu, Başkanlık Yürütme Dairesi’nin
oluşturulduğu görülüyor. Yine 1939’da Reorganizasyon Kanunu ile Bütçe Bürosu,
Hazine Bakanlığı’ndan ayrılıp başbakanlık yürütme dairesine bağlanıyordu. Bu
değişimi bir açıdan bütçe idaresinde bir yenilik, köklü bir değişim
sayılabilirdi. Zira hem bütçe bürosu yeniden düzenleniyor hem de kendisine
düşen görevleri daha etkin bir şekilde yapabilmek için teşkilat olarak
büyüyordu[9].
İkinci
Dünya Savaşı askeri harcamalarının daha planlı bir şekilde sevki ve idaresi
için Üretim İhtiyaçları Planı yapıldı. Bu plan, ABD’de mevcut kaynakların ve
ihtiyaçların genel durumunu ilk defa yansıtması açısından, henüz program bütçe
terimi kullanılmasa bile bu sisteme bir ara aşama kabul edilmesi yanlış olmaz.
1941
yılında gerçekleştirilen bu çalışmalarla birlikte, 1942 yılında Kontrollü
Maddeler Planı uygulamaya konuldu. Bu plan, program bütçenin ilkel ve resmi
olmayan şekli kullanışı olarak kabul edilebilirdi fakat bu dönemin bütçesi para
biriminden çok; bakır, demir gibi maddelere göre yapılmıştı. 1943-1945
yıllarında ABD’de üretim sistemi ve ürünlerin dağılımı bu plana göre, etkin bir
şekilde gerçekleşiyordu[10].
4.1.3. Birinci Hoover Komisyonu
1949 yılında kurulan bu komisyonla
birlikte “Performans bütçe” kavramı ilk defa kullanılmaya başlanmıştır. Performans
bütçe ile amaçlanan verimliliği artırmaktır. Performans bütçe satın alınanlara
değil, nelerin yapıldığına ve başarıldığına bakar. Sonuç odaklı bir anlayışa
sahip bu sistemde önemli olan yapılan faydalardır.[11]
Yani en iyi yerlere kamu harcaması yapsanız da sonucu bir hüsransa bu
performans bütçe için bir başarısızlıktır.
Hoover Komisyonu raporunda Savunma
Bakanlığı ile ilgili bazı önerilere de yer verilmiştir. 1950 yılında Bütçe ve
Muhasebe Tatbikatı Kanunu ile bütçenin iş (performans) esasına dayalı olarak
hazırlanması zorunlu hale getirilmiştir.
1952-1953 mali yılı bütçesi
performans esası sistemine göre hazırlanmıştır.
4.1.4. İkinci Hoover Komisyonu
1955 yılında kurulan ikinci Hoover
Komisyonu “program bütçe” kavramı üzerinde yoğunlaşmıştır. Yayınlanan komisyon
raporundaki düşünceler şöyledir:
Yürütme organı bütçesi, program
maliyetleri ve sonuçları hakkında bilgi alınması ve yapılan işlerin idari ünitelerce
tekrar gözden geçirilmesi yoluyla desteklenen fonksiyon, faaliyet ve projelere
dayalı olmaya devam eder… Yürütme dairesinin bütçeleri maliyet esasına göre
yönetilir ve formüle edilir. [12]
4.1.5. 1956-1964 Dönemi
1956 yılında uzun vadeli planlama denemelerine
girişildiğini ve hatta İçişleri Bakanlığı’nın o yılki bütçesinde on yıl süreli
programların bulunduğunu görüyoruz.
1958’de de Eisenhower, bütün bütçe
çalışmalarının tekdüzeleştirilmesi ve yönetimin tekleştirilmesi ve
uzmanlaştırılmasını salık verdi.
1960’da Milli Hedefler Komisyonu
kurulmuştur. On beş ayrı faaliyet türünde ana hedefler saptamış olan bu
komisyonda, belirlenen konular üzerinde araştırmalar yapılmıştır.
Robert Mcnamara’nın 1961’de savunma
bakanı olmasıyla program bütçe uygulaması hız kazanmıştır. Bu yıllarda RAND
Araştırma Merkezince “Planlama, Programlama, Bütçeleme Sistemi” ilerletilmiş ve
geniş bir şekilde tüm öğeleri yorumlanmıştır.
1961’e kadar bakanlıkça birçok
düzenleme yapılmış olmasına rağmen bütçe ile kaynaklar arasında kesin ve açık
bir bağlantı kurulamamıştı. Çünkü bu bütçe kendisine bağlı diğer üç ayrı
dairenin bütçelerinin bir araya getirilmesinden toplanmasından başka bir şey
değildir.
Federal harcamaların ilk defa resmi
şekilde ve uzun süreli (on yıllık) tahminli olması 1961 yılındadır. Aynı yıl
program bütçe fikrinin yaygınlaştığını ve özellikle Wisconsin eyaletinde,
sistemin bir an önce uygulanmasına geçilmek istendiğinin görülüyor[13].
Bunlarla birlikte, 1964’te 1966 yılı
merkezi hükümet bütçesinin ön hazırlıklarında iki aşamalı çalışmanın yapıldığı
görülüyor: ilki, idarelerin hedef ve programlarının elde edilen bilgilere göre
önceden ve yeniden gözden geçirilmesi; ikincisi ise, her bir idarenin geçen
yıl,cari ve gelecek üç yıl, toplamda beş yıl, gerekli bilginin hazırlanması.
4.1.6. 1965 ve Sonrası
1965, program bütçe kavramı ve PPBS
açısından çok önemli bir yıldı. Çünkü; teknik ve idari seviyede, şüphe götürmez
bir kesinlikle benimsendiği ve uygulandığı yıldır.
“Bütün hükümet seviyelerinde PPBS’ye
geçmekteki gaye basittir: …işlerin daha hızlı, daha iyi ve az masraflı
yapılması için usullerin bulunmasında yardım etmek…” diye kamuoyuna yapılan
açıklamada bu derecede ilk defa yaygın ve kolay anlaşılabilir bir açıklama
yapılmıştı.
ABD dışındaki ülkelerde de bütçe
sistemleri revize edilmiştir. Hepsinin yaptığı çalışmalardaki ortak yanı klasik
bütçenin aksaklıklarını giderebilmektir.
4.2.1. İngiltere
İngiltere’de
Planlama Programa Bütçe sistemi ilk olarak 1964’ten beri milli savunma hizmetlerinde
uygulanmıştır. Ardından sağlık hizmetlerinde program bütçe sistemine geçiş
maksadıyla maliyet analizine girişilmiş ve bu konuda yıllık raporların
sunulması sağlanmıştır.
Günümüzde
İngiltere’de parlamento bütçeyi onaylama, azaltma ya da reddetme yetkisine
sahiptir. Bütçenin yürütülmesinde de son yetki parlamentodadır.
4.2.2. Kanada
PPBS
Kanada’da 1962 yılındı ilk olarak kullanılmaya başlamıştır. Faaliyetlerinin
amaçlarının belirtilmesi, amaçlara yönelik ve çok uzun vadeli bütçelerin
yapılması, değişik çözümler için objektif kıstasların getirilmesi gibi PPBS’nin
temel özellikleri amaçlanmıştır.
4.2.3. İsveç
İsveç’te ilk olarak 1964 senesinde
program bütçeyle ilgili çalışmalar yapılmış olup çok ciddiye alınmıştır. Bu
sebeple bütçe ile ilgili tüm sorumluluklar her idari birime en ince ayrıntısına
kadar dağıtılmış ve bu birimlerin yapacağı sorumluluklar kesin şekilde
belirtilmiştir. Daireler ise kendilerine tahsis edilen harcama sınırları içinde
yapacakları harcamalar konusunda serbest bırakılmıştır. Bu serbestlik bütçesel
karar alma sürecinin gelişimine katkı sağlamıştır.
4.2.4. Fransa
Fransa’da bütçe reformu ile ilgili
ilk girişim 1956 yılında yapılmıştır. İlk olarak 1957 bütçesinde uygulanan yeni
sistemde devlet bütçesi ve milli gelir hesapları arasında yakın bir ilişkinin
kurulması ve fonksiyonel bütçenin uygulanması öngörülmüştür. Harcamalar konuya
göre sınıflandırılmış, harcamaların toplam maliyetleri hakkında bilgi alınması
sağlanmaya çalışılmıştır.
PPBS burada daha mikro ölçekte
“Bütçesel Tercihlerde Rasyonalizasyon ismiyle uygulanmıştır.
Sonuç
Klasik
bütçelemenin aksaklıkları ve kamu harcamalarının kaçınılmazlığı sebebiyle
dünyadaki neredeyse tüm ülkelerde bütçeleme konusunda reformlar yapılmıştır. Bu
sebeple çoğu ülke ABD’de geliştirilen Performans Bütçeleme ve Program
Bütçelemeden örnek almıştır.
Kaynakça
EDİZDOĞAN Nihat, Özhan ÇETİNKAYA, Kamu Bütçesi, 9. Baskı, Bursa: Ekin Kitabevi, 2019.
ERDEM Metin, İsmail Tatlıoğlu, Doğan Şenyüz, Kamu Maliyesi, 15. Baskı, Bursa: Ekin
Kitabevi, 2020.
FALAY Nihat, Program Bütçe ve Sıfır-Esaslı Bütçe
Sistemleri, İstanbul: Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1987.
https://cekmekoyevdenevenakliyat.org/wiki/Commission_on_Economy_and_Efficiency
(Erişim Tarihi: 14.03.2021)
ÖNDER İzzetin, “Vergilerin Gelir Dağılımı
Üzerindeki Etkilerinin Araştırılması”, ss.159.
STEİNER, G:A.: “Problems
in Implementing Program Budgeting” Program Budgeting, (Ed. D. Nivick) (New
York. Holt, Rinehart and Winston, 1969.
[1] Nihat
Falay, Program Bütçe ve Sıfır-Esaslı
Bütçe Sistemleri, İstanbul: Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1987, ss. 26.
[2] N.
Falay, a.g.e. ss. 28.
[3] İzzetin
Önder, “Vergilerin Gelir Dağılımı Üzerindeki Etkilerinin Araştırılması”,
ss.159.
[4] Metin
Erdem, İsmail Tatlıoğlu, Doğan Şenyüz, Kamu
Maliyesi, 15. Baskı, Bursa: Ekin Kitabevi, 2020, ss, 65.
[5] Erdem
vd. a.g.e. ss,60.
[6] Falay, a.g.e. ss. 33.
[7] Erdem
vd. ss. 170.
[8] https://cekmekoyevdenevenakliyat.org/wiki/Commission_on_Economy_and_Efficiency
(Erişim Tarihi: 14.03.2021)
[9] Falay,
a.g.e. ss. 42.
[10] Falay,
a.g.e. ss. 42.
[11] Nihat
EDİZDOĞAN, Özhan ÇETİNKAYA, Kamu Bütçesi,
9. Baskı, Bursa: Ekin Kitabevi, 2019, ss. 96.
[12] Steiner, G:A.: “Problems in Implementing Program Budgeting” Program
Budgeting (Ed. D. Nivick) (New York. Holt, Rinehart and Winston 1969) ss. 324.
[13] Falay,
a.g.e. ss. 46.
0 Yorumlar